SUYUN TAŞIDIKLARI:
Selinos ve Kentsel Belleğin İzleri
6-28 Temmuz 2024
Açılış: 6 Temmuz Cumartesi, 18.30
Odeon Pergamon Kültür Sanat Alanı
Katılımcı Sanatçılar: Borga Kantürk, Elif Aybüke Akdere (Cio), Eren Sulamacı, Ezgi Ceren Kayırıcı, Ezgi Yakın, Gökçe Süvari, Günseli Baki, Pınar Boztepe Mutlu, Sarp Keskiner, Metehan Kayan ve Yazı Ece Köz
Proje yürütücüleri: Karantina Kolektifi ve Sarı Denizaltı İnisiyatifi
Suyun Taşıdıkları sergisi artık suyu eskisi gibi akmayan Selinos Çayı’nın yüzyıllar boyunca tanıklık ettiği bir geçmişin toplumsal hafızada biriktirdiklerine odaklanıyor. Nisan ayında Bergama’da Sefa Taşkın, Bülent Türkmen ve Fatih Kurunaz rehberliğinde gerçekleşen saha çalışmaları ve bellek atölyesinden yola çıkan sanatçılar kültürel hafızanın izini sürerken, geçmişle şimdiyi birbirine bağlıyor, şimdiyi geleceğe taşımaya niyetleniyor.
Kent belleğinin katmanlarını su ile çevresinde yaşayanların kurduğu ilişkiler, etrafında şekillenen kültürlerin anlatıları, doğanın ve kültürel mirasın tahribatı ile günümüz kültür endüstrisi çerçevesinde inceleyen sanatçılar, hafızayı zamanlar ötesi bir şekilde ele alırken kimi zaman da var olan anlatılara yeni hikâyeler ekliyor.
Suyun hafızası üzerinden Bergama’nın belleğine yeniden birlikte bakmayı öneren sergi 29 Temmuz’a kadar Odeon Pergamon Kültür Sanat Alanı’nda görülebilir.
“Geceyi Yürümek” sergisi, “Tersine Çevir” projesi kapsamında Ocak ve Şubat aylarında gerçekleşen Günseli Baki’nin yürütücülüğünü yaptığı Geceyi Yürümek Atölyesi sürecinde üretilen çalışmaları bir araya getiriyor.
Sağaltıcı ve yaratıcı bir deneyim alanı yaratabilmenin olanaklarını katılımcılarla birlikte tartışan, Virginia Woolf’tan, Agnes Varda’ya, Yoko Ono’dan, Rebecca Solnit’e kadar birçok düşünür, yazar ve sanatçı kadının yaratıcı süreçlerinin ve avangard sanat pratiklerinin işlendiği atölye sürecinde sanatçılar gece yürüyüşleri gerçekleştirdiler. Sergi, farklı şehirlerde “sürüklenen” ve belirsizliğe, keşfetmeye, kaybolmaya, kimliği yok etmeye, kendini bulmaya, varoluşuyla yüzleşmeye yürüyen, geceyi sahiplenen sanatçı kadınların gece yürüyüş anlatılarına odaklanıyor.
8 Mart’ta Odeon Pergamon Kültür Sanat Alanı’nda açılan sergi izleyiciyi, aşina olandan uzak bir zaman diliminde zihnin bedenle dansının düşündürdüklerine davet ediyor. Sergide gece, karanlığından kurtulmak ve kendi benliğimizle yüzleşmek olarak farklı anlamları da içeren zihinsel yürüyüş anlatılarını da kapsıyor. Atölye sürecinde gerçekleşen gece yürüyüşleri sonrasında sanatçıların ürettikleri el yapımı sanatçı kitapları da sergide izleyiciyle buluşuyor.
Sanatçılar: Aslıhan Güçlü, Aysel Özkan, Begüm Telci, Duygu Şahin Aslan, Gözde Yenipazarlı, Hale Yiğit, Nesrin Ermiş Pavlis, Özge Enginöz, Pınar Boztepe Mutlu, Rojbin Deniz Özyürek, Selin Atik, Sezgi Abalı, Şerife Aslan, Yasemin Atasoy, Zülal Güler
Geceyi Yürümek Atölyesi ve Sergi Kürasyonu: Günseli Baki
“FABRİKA: Mekânın Hafızası, Hafızanın Mekânı”, modernleşme sürecinde kasabalı kimliğinden sıyrılıp kentlileşme yoluna giren Bergama’da derin izler bırakan Sümerbank Bergama Tekstil Fabrikası’nı; kent sosyolojisi, ekonomisi ve kültürü ekseninde toplumsal bellek, endüstriyel miras ve emeğin miras hakkı kavramları üzerinden inceleyerek transdisipliner bir kültür sanat yaklaşımı sunuyor.
Proje; gençlerin, akademisyenlerin ve sivil alan aktivistlerinin de katılımıyla görsel sanatlar, kültür ve tasarımı birlikte işleyerek bu alanların aktörlerini de içine katıyor. Mekan ve insan odaklı hafıza sergisi, arşiv ve sözlü tarih kayıtlarını içeren web sitesi, üniversiteli gençlerin endüstriyel miras alanları üzerine gelecek tahayyülleri, Rastminus Tasarım Kolektifi’nin katılımı ve Gazhane Çevre Gönüllüleri’nin katkısıyla tasarım atölyeleri için hazırlanan konuşmalar dizisi, paneller, yaşayan kitap, hafıza yürüyüşleri ve performanslarla genişleyen katılımcı bir yol izliyor. FABRİKA projesinin 160 sayfalık araştırma kitabı da 21 Ekim’de Odeon Pergamon Kültür Sanat Alanı’nda açılan sergiyle eş zamanlı olarak izleyicilerle buluşuyor.
“(...) Gazeteler gündeliğin dışında her şeyden bahsediyor. Gazeteler beni sıkıyor, bana hiçbir şey öğretmiyor: Anlattıkları beni ilgilendirmiyor, ne beni sorguluyor, ne de sorduğum sorulara ya da sormak istediklerime cevap veriyor.
Gerçekten olup bitenler, yaşadıklarımız, ötesi, bütün geri kalan nerede? Her gün olup biteni ve her gün yineleneni, basmakalıbı, gündeliği, besbelliyi, ortaklaşa olanı, sıradanı, olağan-içini, arka plandaki uğultuyu nasıl açıklayacağız, onu nasıl sorgulayacak, nasıl tarif edeceğiz?
Alışılageleni soruşturmak. Ama tam da buna alışığız. Bunu sorgulamıyoruz, sorgulanmıyoruz, problem yok gibi görünüyor, onu düşünmeden yaşıyoruz, sanki o ne bir soruyu ne de bir cevabı yansıtıyormuş gibi, hiçbir haberin taşıyıcısı değilmiş gibi. Buna koşullanma bile denmez, bu anestezidir.
Hayatımızı düşleri olmayan bir uykuda geçiriyoruz. Ama o, hayatımız, nerede? Bedenimiz nerede? Mekanımız nerede?
Bu “alelade” şeylerden nasıl söz edelim, daha doğrusu izlerini nasıl sürelim, onları saklandıkları yerden nasıl dışarı çekelim, yapıştıkları cüruftan koparalım, onlara nasıl bir anlam, bir dil yükleyelim ki, sonunda, var olandan, bizim kim olduğumuzdan söz açsınlar? (...)”
Georges Perec, Olağan-İçi, Gündelik Hayatın Envanteri, 1989.
Gündelik hayat, yaşadığımız zamanı dilimlere ayırdığımız, kendimizi var ettiğimiz fiziksel bir alandır ve bir ayna görevi görerek içinde bulunduğu dönemin kültürel ve zihinsel yapısını göstermesi, toplumsal olanı içinde barındırması açısından önem taşır. Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi’nin Kültür için Alan tarafından desteklenen güncel sanat projesi “Hiçbir Şey Olmadığında”, Georges Perec’in “Hiçbir şey olmadığında ne oluyor?” sorusundan yola çıkıyor. Gündelik hayatımızda önemsiz ve değersiz görünen, bizi şaşırtmayı bırakmış şeyleri, aleladeyi, sıradanı sorgulamak üzere gündelik hayatın kendi dinamiği ve ritmi içinde günümüz koşullarında giderek daralan hayatımıza yeniden bakmayı deniyor. Gündelik hayatın sıradanlıkları arasından sızanların izini sürüyor, her gün iç içe yaşadığımız “şeylere” yakından bakıyor, rutinlerin akışını bozmaya niyetleniyor. Farklı disiplinlerden bağımsız sanatçıları buluşturarak sanatçıların tanıklıkları, deneyim aktarımları ya da sezgisel üretimleriyle gündelik hayatın beslendiği sisteme, sıradan olana, üzerinde hiç düşünmediklerimize yakından bakıyor. Avangardların sanatla hayatı birleştirme arzusundan ilham alarak bir diyalog ve tartışma ortamı yaratmayı amaçlıyor. Mayıs ayında başlayan ve Kasım ayında tamamlanan güncel sanat projesinin ilk modülünü on davetli sanatçının çevrimiçi konuşmalarını kapsayan “Hiçbir Şey Olmadığında, Gündelik Hayatın Sanatı Konuşmaları”, ikinci modülünü ise on iki davetli sanatçının Ekim ayında İzmir Konak’ta Çatı Sanat Alanı’nda, Kasım ayında ise Bergama’nın gündelik hayatına yayılan sergiler oluşturuyor.
Gündelik Hayatın Sanatı Konuşmaları Sanatçıları:
Ezgi Bakçay, Ekmel Ertan, Orhan Cem Çetin, Metehan Özcan, Rafet Arslan, Selin Yağmur Sönmez, Seher Uysal, Serhan Ada, Sezgi Abalı, Yücel Tunca, Zeyno Pekünlü
Sergi Sanatçıları:
Ali Kanal, Aslıhan Güçlü, Ateş Alpar, Can Tanrıseven, Didem Erişkin, Ekin İdiman, Kıvılcım S. Güngörün, Okan Pulat, Selin Yağmur Sönmez, Sezgi Abalı, Zekiye Buğurcu, Zeynep Merve Çiçek
Küratörler:
Günseli Baki, Yücel Tunca
The Walk - Yürüyüş, İngiliz Good Chance tiyatrosundan Amir Nizar Zuabi’nin sanat yönetmenliğinde, mültecileri destekleyen, gezici sanat ve umut festivali olarak 2021 yılında hayata geçti. Suriye-Türkiye sınırından Birleşik Krallık’a uzanan The Walk - Yürüyüş; ünlü sanatçıları, önemli kültür kurumlarını, toplulukları ve insani yardım kuruluşlarını, şimdiye kadar denenmiş en yenilikçi ve maceraperest kamuya açık sanat eserlerinden birini gerçekleştirmek üzere bir araya getirdi.
Küçük Amal adlı dokuz yaşındaki Suriyeli bir mülteci çocuğu simgeleyen 3,5 metre boyundaki bir kuklanın yolculuğu anlatan The Walk – Yürüyüş projesinde, Türkiye rotasının Denizli ayağına The Walk Türkiye yapımcısı Recep Tuna'nın davetiyle, Sarı Denizaltı Sanat inisiyatifi olarak "Duvarların Hafızası" çalışmasıyla gönüllü katkıda bulunmaktan mutluluk duyduk. Amal Denizli’de, Türkiye’den yolları geçmiş mültecilerin seçilmiş fotoğraflarıyla kurgulanan bir sergi ile karşılandı. Akşamın alacakaranlığında, Tarihi Kaleiçi Çarşısı’ndaki sokakların duvarlarına yansıyan görüntülerle sarmalandı. Ağustos 2021'de Denizli’nin tarihi Kaleiçi Çarşısı’nda gerçekleşen "Duvarların Hafızası" çalışmasına Ali Saltan, Ateş Alpar, Aykan Özener, Damla Atak, Mercan Fatmagül, Özge Sebzeci, Yusuf Aslan fotoğraflarıyla katkıda bulundu. Çalışmanın prodüksiyonunda emeği geçen The Walk Denizli ekibine; başta Umut Kurç ve Pamukkale Üniversitesi öğrencilerinin kurduğu Rast Minus Tasarım kolektifi'nden Alp Emre Çelik, Durmuş Alper Aksu, Fazıl Akın, İzzet İlgün, Selin Tutku Arlan'a; Ahmet Gülerdağ, Esra Doğruyol ve Recep Tuna'ya bu çalışmayı mümkün kılabildikleri için çok teşekkür ederiz.
Olağanüstü bu küresel değişim döneminde Yürüyüş, olağanüstü bir sanatsal tepki: Paylaşılan insanlığın yeni hikayesini anlatıyor; sınırları, siyaseti ve dili aşan kültürel bir odesa. Böylece dünya; yerlerinden edilmiş, her biri ayrı bir yaşam öyküsüne sahip ve şimdi küresel pandemi karşısında her zamankinden daha da savunmasız o milyonlarca çocuğu hatırlasın.
Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi’den Yücel Tunca'nın hazırladığı web belgeseli projesi “Sinema Bergama” 2021 yılında yayınlandı.
“Sinema Bergama”, 1925 yılından günümüze, Bergama’nın sosyal, kültürel ve siyasi hayatına, sinemalar üzerinden odaklanıyor. Yaklaşık 100 yıllık bir süreçte kent merkezinde faaliyet göstermiş 29 yazlık ve kışlık sinemanın, birer hafıza mekânı olarak ele alındığı; işletmeci, çalışan ve izleyici konumundaki 52 kişi ile yapılan görüşmeler ve fotoğraf çekimleriyle ana ekseni oluşturulan web belgeselinde, gösterim ve seyir pratiklerinin yanı sıra Bergama’da çekilen filmlere, buradan yetişen sinema emekçilerine kadar toplumsal hayatın detaylarına geniş yer ayrılıyor. Dijital eser olarak tasarlanan Sinema Bergama, sözlü tarih, arşiv taraması, fotoğraf ve video çalışmalarının yanı sıra belgesel için üretilen müzikler ve illüstrasyonlarla izleyiciye farklı bir deneyim imkanı tanıyor.
Resmi tarih yazımlarının hiyerarşik yapısına mesafeli duran Sinema Bergama belgeseli, gündelik hayatın nabzını tutarak, yaşayan bir kentin devinim halindeki atmosferini yansıtıyor. Belgesel, Pergamon’un antik tiyatrolarında gelişen seyir kültürünün izlerini; ‘palamut deposu’ndan dönüştürülmüş geçmişin sinema salonlarından, günümüzün yeni nesil cep sinemalarına kadar takip ediyor. Çalışma, toplumların, sosyal ve kültürel değişiminin dinamiklerinden olan sinemanın, yerel anlamda kent belleğinin oluşumuna katkısını Bergama pratiği üzerinden görünür kılmayı amaçlıyor ve evrensel kültür değerlerinin yereldeki karşılıklarına işaret etmeyi; izleyici/okuyucuyu toplumsal yapıların değişim süreçleri üzerine düşündürmeyi hedefliyor. Sinema Bergama, hatırlamanın ve hatırda tutmanın, geleceğin inşasındaki önemine vurgu yapıyor.
Kent merkezindeki sinemalar ve köy sinemaları olmak üzere iki ana bölüm biçiminde kurgulanan Sinema Bergama’nın 2018 yılının sonunda başlanan ilk bölümünün araştırma, fotoğraflama ve yazım çalışmaları, Kovid-19 pandemisinin olumsuz etkileri nedeniyle 2021’de tamamlandı. Web belgeselinin müziklerini Onur Meriç Tunca, Serkan Karaman ve Volkan Karaman yaptı. İllüstrasyonları Nermin Yağmur Erman tarafından çizilen çalışmanın yerel ilişkiler danışmanlığını ise Nejat Simit üstlendi. Web sitesini Günseli Baki ve Yücel Tunca’nın tasarladığı çalışmada birçok kişi ve kurumun arşivindeki görsellere ve belgelere yer verildi.
Bir sinema filminin salonlardaki gösterimine gönderme yapacak biçimde kurgulanan web belgeseli, ‘İlk Yarı’, ‘Antrakt’ ve ‘İkinci Yarı’ bölümlerinden oluşuyor. Belgeselde ayrıca ‘Sinema Bergama Rehberi’ adıyla kişiler, yerler ve olaylar rehberi de bulunuyor.
Kentsel mekânlara ve yaşam kültürüne ilişkin yapılan görsel çalışmalar ve sözlü anlatılar, değişim ve dönüşümün çok hızlı yaşandığı günümüzde, kentlerin geçmişteki ve/veya bugünkü durumlarına dair kayıtlı olmayan, sadece o kente özgü olan bilginin üretilmesini, belgelenmesini sağlaması açısından önem taşır. Bu amaçla planlanan “Mahallenin Hafızası: Kale” sanat projesi, İzmir’in Bergama ilçesindeki Pergamon Akropolü’nün eteklerinde, yüzlerce yıllık bir süreçte Rumlar’ın, Ermeniler’in, muhacirlerin, mübadillerin ve günümüzde sayıları giderek artan metropol kökenli yeni nesil göçmenlerin yaşadığı üç mahalleyi kapsayan halk arasındaki ismi “Kale Mahallesi” olarak geçen bölgeye odaklanıyor. Proje, mahallenin kent belleğindeki yerini psikocoğrafya, kentsel mekân, bireysel bellek, yaşam kültürü ve sözlü tarih
kavramları etrafında şekillenen atölyeler, seminerler ve uzman sunumlarını içeriyor. Çok katmanlı kültürel birikimiyle Kale Mahallesi, Bakırçay Ovası’na doğru hızla büyüyen “yeni Bergama”ya kendini yeterince anlatamazken, yakın bir gelecekte turistik bir tüketim alanına dönüşmenin endişesini taşıyor. Tüm bu açmazlarına rağmen, renkli bir hayatı barındırmaya devam eden, devinim halindeki Kale Mahallesi’nin kent belleğindeki yerini geçmişin ve şimdinin izinde saptama, belgeleme ve yorumlama amacını taşıyan proje ile mahallenin turistik bir alandan ziyade iletişime ihtiyaç duyan, paylaşıma açık, ilham verici ve derinlikli yapısının görünür kılınması amaçlanıyor. “Bir Mahallenin Hafızası: Kale” projesinin sergisi Kasım 2020'de Bergama’da Marangozhane'de açıldı. İki bölümden oluşan projenin kapsamlı araştırmayı da kapsayan içeriği 5 Aralık 2020'de web sitesinde yayınlandı.
Seminer ve Atölyeler:
Eda Yiğit “Kültür Sanat Pratiklerinde Anlatının Yeri”
Prof. Dr. Melek Göregenli’nin “Kent, Zaman, Kimlik, Mekan”
Arkeolog Bülent Türkmen’in “Hellenistik Dönem’de Kale Mahallesi’nde Yaşam Üzerine Bir Deneme”
Araştırmacı, yazar Sefa Taşkın’ın “Kale’de Bir Sokak: Abacıhan”
Günseli Baki "Bir Mahallenin Keşfi: Psikocoğrafya ve Anlatı Atölyesi"
https://www.saridenizalti.com/kesifler
Yücel Tunca "Bir Mahallenin Kayıtları: Belgesel Fotoğraf Atölyesi"
https://www.saridenizalti.com/kayıtlar
Sergi Sanatçıları:
Arzu Ece Şahin, Ayfer Yıldız, Burcu Işık, Eren Sulamacı, Fatih Kurunaz, Nesrin Ermiş Pavlis, Pınar Boztepe Mutlu, Rabia Başa, Seda Tulun, Tuğba Yılmaz’
Küratörler:
Günseli Baki, Yücel Tunca
https://www.saridenizalti.com/birmahalleninhafizasikale
Merkezkaç Sanat Kolektifi, Kültür İçin Alan ile birlikte yürüttüğü "Karşılaşmalar" sergisinin ardından, bir kolektifler buluşması gerçekleştiriyor. "Birlikten güç doğar" İlkesiyle yurt içi ve yurt dışından çeşitli kentlerde faaliyet gösteren sanat kolektifleri ve inisiyatiflerini bir araya getiriyor. Projede bir araya gelen kolektifler, kimlik, iktidar, ekoloji, yabancılaşma, göç gibi toplumsal meseleleri, çağdaş sanatın güncel sorunlarıyla birlikte düşünmeye çalışarak, olası çözümlere yönelik önermelerde bulunmaya çalışıyor.
Sergi, panel ve söyleşilerde kolektiflerin merkez ve merkez dışı bölgelerde kendi sanat pratikleriyle ne gibi değişimler gerçekleştirdiği üzerine çalışmayı ve bu değişimleri saptamayı, kolektif sorunlarını beraberce ele alıp düşünerek diyalog ortamını canlandırmayı amaçlıyor. Yeni kolektiflerin sorunlarına ışık olmak ve genç sanatçı adaylarına yeni bakış açıları sağlamak projenin hedefleri arasında.
Kolektifler Buluşmasına İzmir'den Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi, Günseli Baki'nin “Ziyaret” ve Yücel Tunca'nın “Kaygan Zemin” çalışmalarıyla katılıyor. Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi, kendine yabancılaşan insanın sıkışmışlığına günümüz koşulları üzerinden bakıyor ve “Pasaj” projesinin kollektifleri bir araya getirme çabasına rağmen bir araya gelemeyişleri çalışmasının odağına alıyor. Birbirini yüzlerinden tanıyamaz ve birbirini anlayamaz hale gelen insanların iletişim çabasını sembolik bir anlatımla işliyor. Sergi alanını imgeler ve seslerle doldurarak, kaçınılmaz olan temassız ve mekansız çevrimiçi ortamı Vural Pasajı’nda bir illüzyonla ziyaret ediyor.
https://www.saridenizalti.com/pasaj
İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde 2020 mart ayından itibaren “Hayat ne zaman normale dönecek?” sorusuna cevap aranırken, bu defa “yeni normal”in nasıl olacağı tartışılıyor. Yeni Normal çevrimiçi sergisinde, bu tartışmalardan yola çıkarak pandemi sürecinde kısıtlanmış, fiziksel bağlantıları kesilmiş, her türlü manipülasyona açık totaliter dünyadaki “yeni normal”in kendi yaşamlarındaki yansımalarına bakmayı deneyen Alper Uslu, Gülnaz Bingöl, Günseli Bakİ, Sinem Parlak, Yücel Kurşun ve Yücel Tunca'nın çalışmaları yer alıyor.
Mayıs,2020
Kendine Ait Bir Yol, İzmir’in UNESCO Dünya Mirası listesindeki Bergama ilçesinde, Pergamon Akropol’ünün eteklerindeki tarihi Kale Mahallesi’nde psikocoğrafya kavramı ekseninde yürüyen, bu yürüyüşlerini sanatsal bir üretime dönüştüren Burcu Işık, Fatih Kurunaz, Günseli Baki, Nesrin Ermiş, Mine Özkan, ve Yücel Tunca’nın deneyimlerini yansıtan kollektif bir çalışmadır.
1950’lerde avangard sanat hareketlerinden Situasyonist Enternasyonel’in ortaya attığı kentsel alanın davranışsal etkilerini keşfetmenin bir yolu olan “psikocoğrafya”nın yöntemlerini kullanarak oyun inşacı bir anlayışla gerçekleştirilen bu yürüyüşlerde amaç modern yaşamın rutininin bir süreliğine de olsa dışına çıkarak günlük hayatımızdaki yabancılaşmayı kırmaya çalışmak ve yaratıcı potansiyeli açığa çıkarmaktı. Bu yüzden katılımcılar, her zaman yürüdükleri yolların aksine, zihnin bedenle dansında çevresel uyarıcılara açık bir biçimde mekanda kaybolarak, kentin kendileri üzerindeki etkisini farkına varmaya çalıştılar. Fotoğraf, metin ve buluntu materyalleri kullanarak deneyimlerini yansıtan fotoğraf fanzinleri ve duygu haritaları ürettiler.
Burcu Işık günlük alışkanlıklarını üzerinden atmaya çalışan acemi bir flanözdü; Mine Özkan kapının ardındakilere yolculuk yapan bir zihinsel gezgin; Fatih Kurunaz mimar olduğu için her zaman geldiği mahallede hiç bilmediği sokaklara sapan meraklı bir aylaktı. Nesrin Ermiş, Xavier De Maistre’nin “Odamda Yolculuk” kitabından aldığı ilhamla antik kentin eteklerinde parşömen ürettiği arka bahçesinde bu defa çalışmak için değil, kaybolmak üzere bir yolculuğa çıkmıştı. Yücel Tunca için Kale Mahallesi bütün duyguları içinde barındıran devasa bir evdi, yaşayanlar değişse de bu mahalle hep vardı. Günseli Baki içinse modern şehir yaşantısından kaçıp yerleştiği eviydi, göçebe ruhunun yerleşik yaşantısının sınırlarını belirlediği bu yerde sınır neydi?
Bireylere dayatılan fiziksel çevreden bir sapmayı ifade eden psikocoğrafya odaklı bu yürüyüşlerde dayatmalara karşı gelen adımlarımız yaratıcılığımızı ortaya çıkarma ve üretmeye olan ihtiyacımız için bir araç, her çalışma ise kendine ait bir yol oldu.
Artık yürüdüğümüz yollar eskisine benzemiyordu.
Haziran 2019, Bergama